Göz Doktoru Macerası

 

10410305_585994098185511_5925664283604041242_n

Ben küçükken babam bana şöyle söylemişti; “havuç ve balığını bitirirsen gözlerin çok güçlenir ve masallarda yazan o ormanlar var ya, hah işte o ormanları görebilirsin. Hatta hamsiden bir tane daha yersen o ormanlardaki aslanları da görürsün,” diye de eklemişti.

Gözümün içine baka baka söyledi. Sırf beni gaza getirip çatlarcasına yemem için söyledi.

Babam, “bu çocuklar az yiyor,” diye doktor doktor dolaştırdı zamanında bizi. Kardeşimle ben çok zayıf çocuklardık. Herhalde o takıntıyla yalan söyleyerek yemek yedirmeye çalışıyorlardı. Halbuki hiç aç gezdiğimi bilmem. O batasıca ormanı görmek için zaafiyet geçirecektim neredeyse. Hatta bir keresinde Adana’da barajın orda bir balık yedim, zehirlendim. Ne balıkmış arkadaş!

Annem ve babamın odasından dışarısı çok güzel görünürdü. Adana’yı izliyordum her gün. O apartman manzaralarının sonunda hasbelkader bir orman çıkar da görürüm diye ne çok bekledim o camın önünde. Hadiii gördüm diyelim, bir de aslan yapıştırırım üstüne diye saatlerce izlerdim, heyecanla.

Tek başıma oturmaya başladım bir süre, oyun falan oynamadım, ciddi zaman harcadım o ormanı görmek için.

Yine bir gün oturup Adana’nın düzayak, ağaçsız, çatısız ama güneş enerjilerinin parlamalarıyla aydınlanan manzarasına bakarken vazgeçtim bu işten. İşin içinde bir bit yeniği vardı. Bit vardı hatta. Koca bir bit. Ya ben yeteri kadar yemiyordum ya da bu orman işi bir uydurmaydı. Bıraktım, daha da yemedim balık malık bir süre. İsyan ettim sessiz sessiz. Çok içine kapanık bir çocuktum ben. Konuşmazdım. Konuşacak bir şeyim yoktu da konuşmazdım ama herkes utangaç derdi bana.

Yıllar geçti, lise çağlarına geldim. ÖSS kabus gibi çökmüş omuzlarıma. ÖSS bir yandan, Kezban Hoca (matematik hocam) diğer yandan. (Kezo şu an dünya üzerinde en çok sevdiğim insanlardandır efenim) Gözler bozulmaya başladı yavaştan. Bir gün Atakule’nin oralarda geziyorum. Bir apartman duvarına reklam asmışlar, kocaman. Anam bi baktım bir gözüm görüyor, diğeri bulanık.

“Abbbaaaaowww!!!,” diye iç geçirdim.  Demek göz bozukluğu böyle bir şeymiş. Nasıl farketmedim ben bunu daha önceden? Babam duyunca hemen ayarladı GATA’yı. Arkadaşıymış oradaki doktor. Gittik.

Kendi de hep oraya gidiyormuş, mekan tanıdık ve doktor da arkadaşı olunca seyreyle gümbürtüyü.

“Benim çocuğum mükemmeldir” algısının kafadaki devreleri zaman zaman yaktığı oluyor ya, hah işte o günlerden birindeyiz. Babamın çip yanmak üzere, henüz yanmamış ama sinyallerini veriyorken girdik muayenehaneye.

Eskiden göz muayenesinde gözlük gibi bir şey takıp camları değiştirirlerdi tek tek. Bugün gibi elektronik değildi her şey. Babam da duvara yansıtılan harflerin yanına geçmiş bekliyor orda. Hem harfleri görüyorum hem babamı. Omuzlarımda büyük bir yük. Sanki ÖSS sınavı anasını satayım.

“Oku bakalım kızım, “dedi doktor.

“Oku Mizyal, ” dedi babam.

Okudum.

A S F D.

“Aferin,” dedi babam.

Babam gurur duydu, ben ortamın hararetine kapılıp sevindim önce. Biraz daha küçülttü doktor sonra.

“Oku bakalım kızım, “dedi doktor.

“Oku Mizyal,” dedi babam.

“Hmmm…. O? Ö de olabilir ama,” derken müdahale geldi.

“A desene kızım!”

“A’ymış,”dedim otomatik olarak.

“Zafer karışma oğlum, kızımız söyleyecek,”dedi kibar doktor.

“Tamam abi afedersin.”

“Devam et kızım.” dedi canını yediğiminin kibar doktoru.

“Valla B ımmm… belki M de olabilir.”

Aman yarabbi o da ne! Babamın elleri kolları oynamaya başladı. Tek elini havaya kaldırıp söyleniyor, üflüyor. Sanırsın alfabe sınavındayım.

Dayanamıyor, “dikkatli baksana kızım,” diye yapıştırıyor arada.

Baba okuyamıyorum ondan burdayım diyecem ama tepesi atmış bildiğin. Neyse şükür doktor araya girdi ve babamı duvardan aldı arka tarafa geçirdi. Sonra taktılar gözüme kocaman bir alet, gözümde kayma var mı yok mu ona bakacaklarmış ama sonradan öğrendik bunu.

Taktım, bildiğin uzaylı Zekiye moduna girdim. Tam benlik.  Alet dürbün gibi bişey ama kafana giriyor. Bir beyaz nokta görünüyor bakınca, bir de upuzun bir yol. Otobanımsı ve kenarlarında ağaçlar var. “Nokta nerde?,” diye sordu bana doktor. Babamın devreler zaten yanmış, çipi de patlatmayayım diye ne cevap vereceğimi şaşırdım. En iyisi çekingen kızı oynayıp susmak ama bu sefer gerizekalılığa kayacak durum.

“O zaman cevap verme hakkımı kullanmam gerekiyor,” dedim içimden. Babam atmaca gibi kenarda. “Valla hocam, o nokta bir yerde durmuyor?” dedim. Soru sorar gibi yaptım ki olay çıkarsa kıvırayım ha duruyo duruyo he ağaca girdi nokta falan diyeyim bari diye.

Babamın çipi yaktığı an gelmişti.

“Kızııım (o sinirle gızımmm da demiş olabilir) düzgün baksanaa nasıl oynayacak o nokta??!! Nokta bu neyi oynasın yaw! Düzgün bak şuna bi daha bak!,” dedikten sonra “Durana kadar bakacan ona!” der gibi bir bakış. Stres tavan yaptı, ben tavana yapıştım. Anasını sattığımın noktası durmuyor, benimle oyun oynar gibi. “Bana bak lan nokta, babamla uğraşıyorum seni yapıştırırım o otobana dur durdurduğun yerde!,” diye başlamışken söylenmeye  başka bir yolu olmalı dedim kendi kendime.“La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim,” derdi sık sık rahmetli babaannem. Hah dedim tam bu an için söylenecek tek şey bu herhalde. Babamdan daraldım ama denemeye de devam ettim. Azimle sıçan duvarı delermiş Mizyal, ha gayret kızım dedim ama yine de durmadı Allahsız nokta.

Neyse, özet geçeyim gözüm hem bozukmuştu, hem astimatlıymıştı hem de göz kayması varmıştı.

Hala gözlük takarım ve hala göremediğimde doktordan özür dilerim. “Çok özür dilerim ama göremiyirim dıktır biy.”

Ondan sonra gelip bana “kızım biraz normal ol,” diyen olursa, açsın okusun arkadaşım. Neyim normal olsun benim? 🙂

Neyse bak Bolu’ya taşındım, evden çıkıyorum aha da orman. Babaaaaa!!! Küçükken yediğim balıklar işe yaradı bak!! Aha da orman orda. Aslanları görmem için biraz daha yemem şart.

Babam da dünyanın en tatlı, en komik, en çılgın ve en güzel küfreden adamıdır.

Şu an duyuyorum bana en güzelinden s…tir eşşoooleşşek dediğini.

Saygılar bizden. Teşekkür ederim. Aynen, babam dediyse haklıdır. 🙂

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir