Tatilim Geldi!!

fotoğraf(2)

Her ne kadar tatil için bayramı beklemek zorunda olsak bile anılarımız var ya cepte, düşün düşün sakinleş modundayım.

Sosyal paylaşım ağları denize giden arsız arkadaşların abuk fotoğrafları ile dolup taşarken, bazılarının pedikürlü ayaklarının denize nazır uzanmış halleri sinirlerime dokunurken, pedikürden bile vazgeçesim geliyor. Kahrolsun Bağzı Şeyler diye arabalarının üzerine yağlı boya ile yazasım, hatta evlerinin kapısına pedikürsüz ayak fotoğrafları yapıştırıp, hadlerini bildirmek istiyorum.

Yeterince kin kustum. Şimdi ise anılarıma geri dönerek tatilin işkenceli hallerinden bahsetmek istiyorum. Malum, ben tatilde değilken güzel şeylerle aklımı doldurup, içimdeki özlemi artıracak değilim.

Yıllar yıllar önce idi. Henüz üniversite döneminde idim ve anne baba ve onların kocaman bir grubu ile Antalya’da idik. Antalya’nın 5 yıldızlı otel mantığını sevmem, Kemer, Belek kumsallarından haz etmem. Ancak babam herşeyi ayarlamış, eh bedava tatil işte bas git kızım dedim kendi kendime. Bastık gittik nitekim. Denizden umduğumuzu bulamayınca atraksiyona ihtiyaç duyduk. Malum, yaradılış gereği 5 yıldızlı otel mantığına uygun değildim. Üstüme üstüme geliyorlardı, otelde bulunan çocuk katsayısı ile bağırışları çarparak kendime bölüyor ve sonucu permütasyona bağlayarak  bulmaya çalışıyordum.

  Sonuca ulaşamayınca artık başarısız matematik dünyamdan çıkarak kendimi paraşüte atmaya karar verdim. Uçacaktım. Bunun ötesi yoktu. Beni integral, çocuk bağırışları ve Kemer’in çakıl taşlı abuk denizin hararetli sularından  ve kalabalığından kurtaracak bir şey olmalıydı.

images

 Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyimini takiben, denize düşen yılana sarılır deyimi ile hayatımı şekillendirdiğimi nereden bilebilirdim ki. Neyse, benim yükseklik korkum var demiş miydim?

 Evet. Otelde bağır çağır tepeme çıkan çocuklara sarılarak ağlamak istediğim anların geleceğini nereden bileyim. İndirin beni toprağı öpeceğim diye bağıracağımı nereden bileyim!!!!

 Parasailing denen bu gereksiz aktivite için tekneye bindik, biraz açıldıktan sonra teknede sizi paraşüte yerleştiriyorlar, biraz hız veriyor ve bu hızla sanki bir uçurtmaymışsınızcasına yola çıkıyorsunuz ya. Ne kabus!!! Önce babam bindi. Onun yükselişini görünce ben olaydan vazgeçtim. Hiç gereği yoktu, bu gereksiz bir saçmalıktı. Babam indiğinde sıranın bana geldiğini söylediler. Yok dedim. Vazgeçtim istemiyorum.

Tabii babam muhteşem ikna gücüyle, beni susturarak oturttu. O sırada bana bir şeyler söyledi, ama ben dediğini anlayamayacaktım.

Kızım, bak sakın kollarına verme ağırlığını, bırak otur. Rahat rahat manzaranı izle. O sırada kulaklarım uğulduyor ve dediklerini sadece ayrı ayrı kelimeler olarak görüyordum ama cümle olarak bütünleştirememiştim.

Bindim, bir anda yükselmeye başladım. Allah’ım sana geliyordum, 3 kulfu bir elham’dan ibaretti hayat. Manzara mı? Ne manzarası. Ben sadece paraşütün iplerini hatırlıyorum o anda.

15 dakika sürmesi gerekiyordu. 10.dakikada artık kollarım titremeye başlamıştı. İnsanlar nasıl biniyordu bu şeye. Ne kadar güçlülerdi!!!. Ben demek ki hamlamıştım. Kollarımda derman kalmamış, sanırım artık tükenmiştim. Kollarımla asılmıştım tutunacak yerlere ama yükseldikçe yükselmişti bu şey.

En sonunda, tekne bile küçücük kaldığında, manzaraya şöyle bir baktım. Sanırım gördüğüm son şey bu manzaraydı. Ellerimi bıraktığımda aşağıya düşecektim, bu yükseklikten düşersem kesin bir yerimi kırardım ama babamlar tekne ile beni bulur ve hemen hastaneye götürebilirlerdi. Ancak teknenin üzerine düşersem kesin bitmiştim. Düşüş planlarımı yaptım. Önce Eşşşşeeeedüenlaaaaaa diye başladım sonra daha bitiremeden bıraktım kendimi aşağı.

O da neydiii!!!!Olamazdı!!!Yuhtu!!!!!Düşmüyordum!!!Hattaaa oturmuştum!!!! Bu paraşütün oturacak yeri mi vardı!!!!! Ben bu kadar mal olabilir miydim!!!!!

Babam anlamıştı ki beni uyarmıştı!!!!Bu salaklığı yapacağımı biliyordu!!!!Allah’ım tam oturmuştum ve manzaraya bakmaya başlamıştım ki seansımız bitti. İniş başladı. Kollarımı kaldırmaya halim kalmamıştı.

Tekneden indiğimde zar zor yürüyordum. Ben yükseklik korkusu olan bir paraşütcüydüm. Barfiks çeken paraşütçü mü desem bilemedim.

Tatil güzel şey değil. Hele hele işin içinde yüksekten atlama, yüksek atlama, barfiks ve paraşüt varsa….Ankara’da otururum daha iyi.

Fırat, balkona bir şişme havuz mu koysak. 11.Kattan da sallanırsam, aynı paraşüt gibi olur, ne farkeder di mi ha deniz kenarı, ha Yaşamkent.

 

 

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir